Hani klişe halini almış bir tümce vardır ya “Anlatmaya söz yetmez.” Diye, işte tam da o boyutta değeri olan bir dosttu benim için Olcay.
2010’lu yılların ortalarında başlayan tanışıklığımız süresince ondan çok şey öğrendim, ona da değer katmışım ki aramızdan ayrılana değin sorunsuzca sürdü dostluğumuz.
Üzerime düşen bir yaprak böceğinden söz ettiğimde nedenini gayet mantıklı cümlelerle açıklamasından kedi dostumun dışarıda yaptığı aktiviteler ve olası tehlikelerle karşılaşmasının önlenmesine kadar bilişim dışı nice konuda beslendiğim sohbetler gerçekleştirdim onunla.
Bilişim erişilebilirliğine yönelik söylem ve çalışmalarıysa gerçekten dünya değiştirici bütünlükteydi. Hala yayında olan ve elimden geldiğince yaşamasına çalışacağım en iyi deneyim projesini ziyaret eden, öğrenmeye açık nice bilincin beni doğrulayacağına inanıyorum.
Zekâ yapısı oldukça özel, kısa yaşamında nice acıyı göğüsleyen, son gördüğümde bunların etkisiyle neredeyse bedeninin önemli bir kitlesini geride bırakan dostumun yüklerinden arınmaya başladığını ve toparlayacağını düşünmüştüm bunları yazmadan üç hafta önceki görüşmemizde. Zira önceki bir araya gelişlerimizden çok daha sağlıklı ve rahat olduğuna yönelik izlenim edindirmişti duruşu.
12.10.2023 tarihinde, ayrıldıktan sonra başka bir dostunda geçirdiği İstanbul’daki son gecesinde gerçekleştirdiğimiz yazışmada aktardığı “Abi emin ol, senin de değerin bende hissedebildiğinden fazladır.” Yanıtı, ne mutlu ki değerli yüreğinde yer edinebildiğimi iyice perçinlemişti. Zaten İstanbul’a gelişini de benim onayıma endekslemiş, “Tamamdır abi, zaten senden olumlu haber almazsam İstanbul planı iptal olcak.” İletisini yönlendirmişti. İyi ki onu ağırlayabileceğimizi söylemişim ve görüşebilmişiz. İyi ki dediğim önemli anlardan biri olacağını nereden bilebilirdim ki?
Sonrasında yeni başlayacağım iş ve bu doğrultuda kurum tarafından gönderilenlerin yanında, ortak oynadığımız bir oyun üzerine konuştuğumuz iki haftalık zamanın tam da kaybını duyduğum gününde, haberi duymadan birkaç saat önce yazdığım son mesaj: “Oyunda mısın?” Oldu.
Oyunda olmadığını yazının size ulaştığı oluşumun kurucusu Engin ağabeyin gün içerisinde bana ulaşan kaygılı sesiyle öğrendim ve sarsıldım. Sonrasında ailesine ulaşmamız ve haberi doğrulatmamız ardından yaşadığım üzüntünün sözle anlatımı olanaksız.
O artık yaşam boyu süren oyundan çıktı. Arkasında nice desteğine gerek duyan oyuncuyu bırakarak. Tanıyıp da hakkında olumsuz görüş edinen insan olduğunu sanmıyorum. Tartışmalarda sesi sadece aktardığı görüşün heyecanıyla ve anlaşılamamasından duyduğu üzüntüyle yükselen, gergin ve kavgaya dayalı ortamlarda tüm yaşam enerjisi sönümlenen bir adamdı Olcay. Çokça zaman geçirenler ne dediğimi anlayacaktır. Kullandığı ilaçların etkisiyle oluşan gerginliği anımsayamadığı ve bu nedenle kırdığı insanların olduğunun bilincini taşıyan, buna da üzülen bir yanı da vardı ayrıca…
Yaşamının onu günümüze taşıyan öyküsünü, bilişim erişilebilirliği yönündeki görüşlerine temel oluşturmasını gözeterek planladığı bir kitap çalışmasının yorumlamam üzere bana ulaşmasıyla hayranlık duyarak ve imrenerek okumuştum. Dilerim bana gönderdiğinden daha güncel bir kopyasını bulu da düzenletir, kalıcılaştırmayı başarırız.
Gittiğin yerde gerçek, huzurlu ve sağlıklı bir ortam vardır umarım dostum. Sana konuşmalarımızda hep söylerdim, yapınla ve söylemlerinle ortaya koyduklarından geride insanlık diye. Sen de bunun değişimi için onca sıkıntına rağmen son ana kadar “Üret, Bak, Dokun, Oku, Tüket.” Demekten hiç vazgeçmedin.
Umarım ayrılığımız çok kısa sürer ve bir an önce harika ortamlarda birlikte var olmaya devam ederiz.
Yorumlar
Bu yazı için henüz yorum yok.
Yeni Yorum